“YÖK” bildiğiniz gibi…



Maraş Depremi sonrası üniversiteleri tatil eden YÖK, yapılan tüm itirazlara rağmen kararından vazgeçmedi. Son yaptığı açıklamayla üniversitelerde uzaktan eğitim modeline geçtiğini duyurdu.


Maraş Depremi sonrası üniversiteleri tatil eden YÖK, yapılan tüm itirazlara rağmen kararından vazgeçmedi. Son yaptığı açıklamayla üniversitelerde uzaktan eğitim modeline geçtiğini duyurdu.

Maraş Depremi şunu net olarak ortaya koydu: Deprem önlemlerinin zamanında alınması, arama-kurtarma-yardım çalışmalarının organize edilmesi gibi ana eksikliklerin yanı sıra olası bir depremden sonra yapılması gerekenlere, gerektiğinde eldeki olanakları organize etmeye dair bir kriz programı oluşturulmamıştı. Depremzedelerin böylesi bir durumda tahliye edilmesini, güvenli yerlere hızla yerleştirilmesini, toplum için elzem olan sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin kesintisiz sunulmasının sağlanması, dolayısıyla yaşamı olabildiğince hızla normalleştirme adımlarının atılmasına yönelik hiçbir plan ve programın olmadığı ortaya çıktı. O nedenle hükümet, ilk elde olana, akla ilk gelene ve ilk “önemsiz” gördüğüne sarıldı.

Depremzedeleri yerleştirmek için üniversitelerin yurtlarına göz dikti ve bunun için üniversiteleri tatil etmekte sakınca görmedi. İçini olabildiğince boşalttıkları bilim dışı temellerde, liyakatsız kadrolarla sürdürülmeye çalışılan eğitim sistemine, bir de uzaktan eğitim modelinin uygulanmasının sakıncası korona salgını zamanında açığa çıkmıştı. Ancak devletin eğitim  diye bir ‘sorunu’ olmadığı için, bu karar zorlanmadan alındı.

Plansızlık, kararsızlık o kadar boyutluydu ki, YÖK iki gün içinde üç farklı kararı üniversitelere gönderdi. Belirsizlik, endişenin de artmasına neden oldu. YÖK, en son Erdoğan’ın ağzından çıkana biat ederek “uzaktan eğitim” kararını aldı. Ardından alelacele öğrenciler yurtlardan çıkarılmaya başlandı. O anda yurtta olmayanların eşyaları çöp poşetleri içerisine tıkıştırıldı, koridorlara atıldı. Bir mağduriyet başka bir mağduriyetle çözülmeye çalışıldı.

Üniversiteleri -saydığımız gerçeklerin yanı sıra- gençliğin olası toplumsal tepkileri dinamize edecek enerjisini bloke etmek maksadıyla da kapattılar. Binlerce öğrenciyi bulundukları illerden ailelerinin evine dönmeye zorlamış oldular. Oralardan koordine olmaları, birlikte hareket etmeleri zor. Zaten bu kararı da bunu alabildiğine zorlaştırmak için aldılar.

Sadece eğitimin aksaması değil, aynı zamanda travmaların sağaltılmasının ve sosyal etkileşimin de uzaktan eğitimle engellenmiş olması söz konusu. Bu denli büyük bir yıkım ve acıyla karşı karşıya kalan herkesin, ancak dayanışmayla ayakta durabileceğini görüyoruz. Aynı şekilde büyük kayıplar ve korkular yaşamış olan öğrenciler de okullarında, akranlarıyla, hocalarıyla birlikte yaralarını hızla sarıp, ayağa kalkabilir.

Zaten kayıp yaşamış bu insanların, bir de tek başlarına, sosyal çevrelerinden izole bir halde kalmalarını, bu koşullarda eğitim almalarını beklemek akılsızlıktır. İşte tüm bu nedenlerden dolayı üniversite öğrencileri, akademisyenler, eğitimciler bu karara itiraz etti. Ancak ne yazık ki kazanan yine “akıl” değil, ihmalkârlık, körlük ve cehalet oldu.

Dayanışmaya duyulan büyük düşmanlık, bu dayanışmanın onların iktidarını sallayan temellere oturma ihtimali, bu kararın inatla sürdürülmesine neden olmaktadır. Ama daha her şey bitmedi!

Ayrıca Kontrol Et

MEB’in MESEM itirafı ve İSG önlemlerinin denetimini öğretmenlere yükleyen genelgesi!

Son 6 ayda 8 çocuğun iş cinayetlerinde katledilmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı denetimlerde MESEM kapsamında çocuk işçi gönderilen işyerlerinin yüzde 10’unun işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden uzak olduğu açığa çıkmıştı. Bu gerçeği açıklayarak çocukların adeta ölüme gönderildiğini de itiraf etmiş olan MEB çözüm olarak da işyerlerindeki İSG’nin denetimini koordinatör öğretmenlere yükledi. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Deniz İpek ile MEB’in genelgesi ve MESEM’lerdeki iş güvenliği önlemlerine dair yaptığı açıklamada bunun yasalara aykırı olduğunu belirtti