Doğanın ve evrenin dili



Deprem bir doğa olayıdır. Fakat toplum bir bütün olarak doğayı ve yasalarını tanıma, kavrama ve tüm yaşamına bu yasalar ışığında yön verme üzerine kurulu değil.


Birbiri ardı sıra gelen ekonomik kriz, pandemi, pandemi etkisiyle derinleşen ekonomik kriz, bunun toplumsal bir krize evrilmesi ve ardından da deprem felaketi…

İnsanın yaşamında öyle dönemler olur ki, şapkasını önüne koyup ciddi ciddi düşünmesi gerekir. Şu an içinden geçtiğimiz dönemin özelliği ise tam olarak budur.

Öncelikle bir noktaya açıklık getirmek gerekiyor. Gerek hâlâ tam olarak içinden çıktığımızı söylememizin mümkün olmadığı pandemi gerekse de şu an bir felaket, trajedi halini almış deprem. Bunlarla ilgili nedensellik ilişkisinin doğru ve yerinde kurulması diğer her şeyi belirleyecek nitelikte ve önemdedir.

Herhangi büyük bir olay yaşandığı anda onu doğası, oluşumu ve kendi iç dinamikleri içinde anlamak yerine derhal neden olarak büyük bir güç, emperyalizm, bilinçli bir plan, gizli bir güç vb. koyan komplocu ahmaklık ile insanın yolunu kesin ve net olarak ayırması gerekiyor. Çünkü nedenlerle oynamak doğrudan doğruya sonuçlarla oynamayı amaçlıyor ve hedef saptırmaya yol açıyor. Bunu şu şekilde ifade edelim. Yaşadığımız son depremin nedeni olarak Tesla’nın bir dönem üzerinde çalıştığı bir silah, uzaydan atılan titanyum çubukları vb. koymak… nedenlerle oynayarak sonuçlar üzerinde etkide bulunmaya dönüktür. Bunun bir dizi felsefi, bilimsel ve siyasal sonucu olduğu kadar gerçeklerle ve gerçeklik duygusu ile oynamak gibi habis bir yönü de vardır.

Diyalektik ve komplo teorileri

Doğanın, evrenin hareketi ve gelişimi diyalektiktir. Toplumun, tarihin hareketi ve gelişimi de diyalektiktir. Gerek evreni-doğayı gerekse de toplumu ve bireyi yöneten yasalar bir ve aynıdır. Yani diyalektiktir.

Doğabilim, toplumbilim -dahası psikoloji sahasına sıkışmış kişibilimin-, doğurduğu ve doğuracağı tek bir şey vardır: Diyalektik. Gerçek doğası ve gerçek hareketi diyalektik olan evren/toplum/birey ancak ve ancak onun hareketinin doğasına uygun bir bakış yani diyalektik bir bakış ile bakıldığı anda tam anlamı ile anlaşılabilir. Maddi ve manevi hareketin tek bir biçimi vardır bu da diyalektiktir. Hareket ve gelişimin başka herhangi ya da hiç bir türü ve biçimi yoktur. Bugüne kadar da olmamıştır!
Komplo teorisyenliği açısından son yaşadığımız deprem felaketini ele alalım. Amerikan savaş gemilerinin bu deprem felaketini tetiklediği ya da uzaydan atılan titanyum çubukların fay hatlarında depreme neden olduğu şeklindeki inanca ve bunun sonuçlarına yakından bir göz atalım.

Öncelikle böyle bir teknolojiye sahip olan ABD’nin kendi ülkesinde meydana gelen büyük depremler ve büyük fırtınaların nedeni konusunda büyük bir boşluk doğar. Yine zeka düzeyi son derece tartışmalı bir şahsın uzaydan atılan titanyum çubuklar ile bu depremin tetiklendiği şeklindeki yaklaşımı uzaydan atmosfere giren bir cismin, bunun atmosferde yanmadan yere teması halinde meydana gelen meteor kraterinin ne olduğuna dair hiçbir fikrinin olmaması gereklidir.

Atmosfere giren milyonlarca meteor vardır -bizim bazı gecelerde ‘yıldız kaydı’ dediğimiz olay atmosfere girerek hızla buharlaşan meteorlardan başka bir şey değildir. Bu meteorların niteliği (kaya, demir ya da başka bir element olması özelliği) ve niceliği, çapları, toplam kütleleri, büyüklüklerine bağlı olarak çok büyük bir kısmı yeryüzüne ulaşmadan atmosferde “buhar” olur. Yeryüzüne erişenler ise öz kütlelerine, yapılarının ne olduğuna bağlı olarak ufağından büyüğüne çarpma etkisi oluştururlar. Uygun büyüklükteki bir meteor yeryüzünde bildiğimiz anlamdaki yaşamı sonlandırma kudretine sahiptir.

Atmosfer dışından dünyaya fırlatılan bir cisim ya da kendiliğinden atmosfere giren bir cisim yer ile temasında aynı etkiyi gösterir. Büyük bir çarpışma, bir krater ve açığa çıkan korkunç bir enerji. Bu enerji de ısı, ışık, atmosferi ve yer kabuğunu harekete geçiren fırtına ve deprem etkisi olarak kendisini gösterir. Yani, uzaydan titanyum çubuklar fırlatarak yer sarsıntısına yol açmak mümkündür ancak bu durumda depremden önce devasa bir krater ve çarpışma noktası meydana gelir, yol açtığı deprem felaketi bu çarpışmanın yalnızca ikincil bir sonucu olarak gölgesinde kalırdı.

Doğanın, evrenin bir dili vardır. Bu dil diyalektiktir. Bu dil bilinip anlaşıldığı sürece olgu, olay ve süreçler anlaşılmaya, açıklanmaya ve aydınlanmaya başlar. Doğanın, evrenin, toplumun, dahası bireylerinin, canlı ve cansız evrenin ortak olduğu tek dil diyalektikten başka bir şey değildir.

Komplo teorisyenliği nedenler üzerinden sonuçları boğmaya hizmet etmek için vardır. Yine gerçek nedenler karartıldığı için gerçek sonuçlar da karanlıkta, bilinmezlikte, anlaşılamayacak dehlizlerde kalır. İnsan aklı bir bilinmezlik, karanlık, çıkışsızlık içinde kaybolur gider. Tesadüf değildir. Çünkü gerçek nedenler gerçek sonuçlara, gerçek neden sonuç ilişkilerinin kurulması ise insanlığı değişime götürür.

Süreçlere, gerek canlı gerekse de cansız doğanın hareketi -gelişimi ve dönüşümü-, bu süreçlerin kendiliğinden gelişen doğası, doğanın hareketi kadar hareketinin doğasıyla  bakmak gerekiyor.

Pandemide olduğu gibi…

Komplo teorisyenliği pandemide olduğu gibi depremde de iş başındaydı! İşin içine siyasal hassasiyetlerin kaşınması da girince bir anda ikna edici ya da çeldirici bir güç de olunabildi. Bu konuda komplo teorisyenliğinin tuzağına düşülmesi tamamen depremlerle ilgili tektonik levha dinamiği, tektonik levha dinamiğine bağlı fay hatlarının dinamiği, dünyanın çekirdeğine bağlı olarak gelişen manyetizma vb. gibi konularda yeterli bilgi sahibi olunmaması vardır. Dünyanın hareketi hakkında yeterli bir bilgi ve bilincin oluştuğu, geliştiği, canlı ve cansız evrenin hareketi ve süreçlerin gelişim ilişkilerinin kavrandığı durumda komplocu zırvalıklara düşülmesi mümkün değildir.

Çağ atlamış, dünyanın süper güçleri arasına hızla girmiş, oyun kurucu olmaya başlamış, hatta Lozan’ın üzerinden yüzyıl geçtikten sonra hükmü kalkan gizli maddelerle birlikte hızla dünya lideri olacak bir ülkenin bu gelişimini engellemek için bilinçli yapılan bir deprem suikasti…’ gibi akıl almaz noktalara varmak için komplo teorileri ve teorisyenliği körükleniyor. Bunların hizmet ettiği siyasal güçler, siyasal durumun ne olduğu dahi başlı başına bir sorgulama konusu değil midir?

Deprem bir doğa olayıdır

Deprem bir doğa olayıdır. Azot döngüsü, karbon döngüsü, su döngüsü gibi bir döngüye sahip olan aslında son derece “basit” bir doğa olayıdır. Deprem, fırtına, şiddetli yağışlar, sıcaklık ya da soğukluk, deprem vb. gibi doğa olaylarının bizim önümüze bir kırım, felaket, trajedi olarak gelmesinin tek bir sebebi vardır o da toplumsal örgütlenme biçimimizin yapısı. Toplumsal örgütlenme biçimimiz bu basit doğa güçleri ve olaylara karşı, bu doğa olaylarının yıkıcı sonuçlarından toplumu sakınmak üzerine kurulmuş olmadığı için tüm bu süreçler karşısında bir felaket yaşıyoruz.

Binlerce yıldan bu yana insan neslinin asıl derdi ve amacı toplum içindeki bir kesimin çıkarları, ayrıcalıkları, egemenliğinin diğerlerinin aleyhine olacak şekilde korunması esasına dayanıyor. Yani toplum bir bütün olarak doğayı ve yasalarını tanıma, kavrama ve bu yasalar ışığında tüm yaşamına yön verme üzerine kurulu değil. Bir toplumsal kesimin çıkar, özlem, ihtiyaç, proje, egemenliğinin her ne olursa olsun korunması, kutsanması ve sürdürülmesi üzerinde yükseliyor. Bu yüzden son derece basit canlı (pandemide olduğu gibi, mutasyon geçiren basit bir virüs) ve cansız (depremlerde olduğu gibi, yüzlerce yıl biriken fay hattı enerjisinin boşalım-aktarımında ortaya çıkan artık enerjinin gücü) doğa güçlerine karşısında kendimizi çaresiz ve savunmasız bir halde buluyoruz!..

[Alınteri okuru]

Ayrıca Kontrol Et

Azmi Akan: Toprağa İlk Düşen Tohum

Yoldaşlarını kaçırmak için Adana Hacıbayram Karakolu’na 18 Nisan 1979’da düzenlenen baskında vuruldu